İnternet sitemizde çerezler kullanılmaktadır. Çerezler hakkında detaylı bilgi almak için Çerez Bilgi Metni’ni incelemenizi rica ederiz. İçerik ve reklamları kişiselleştirmek için çerez kullanımına izin veriyorsanız, lütfen 'Kabul Ediyorum' seçeneğini tıklayınız.
Kabul Ediyorum
REZERVASYON
REZERVASYON

EFES ANTİK ŞEHRİ

Efes dünyaca ünlü olan arkeolojik bir tarihi eserimizdir, zamanında büyük bir iş ve ticaret alanı idi kendisi ipek ve kral yollarının kavşağı idi.
Türkiye’de en çok ziyaret edilen tarihi eser olaraktan, Efes Türkiye’yi dünyaya tanıtan bir kapı olmuştur. Her sene milyonlarca ziyaretçi harika ve geçmişi hatırlatan atmosferi yaşamak üzere Efes`te buluşuyor. Efes ziyaretinde dünyanın 7 harikasından biri olan Artemis tapınağı, Saint John kilisesi, yedi uyuyanlar mağarası, Meryem ana evi, Isabey camii ve Selçuk arkeoloji müzesi görülebilir. Aslında Efes bir liman şehriydi fakat Menderes ırmağının kaymasından, şehir denizden 5-6 km uzakta kalmıştır.

MERYEM ANA

Efes Antik şehrinin yakınındaki Bülbül Dağı’nın üzerinde konuklanmış Meryem Ana Evi, Selçuk’a 9 km. uzaklıktadır. Efsaneye göre İsa'nın çarmığa gerilmesinden 5-6 yıl sonra Efes'e gelen St John ve Meryem'in son yıllarını Efes'e yakın bu evde geçirdikleri ileri sürülmektedir. Bu ev 1891 yılında Alman bir rahibenin önderliğinde bir grup Alman rahip tarafından bulunmuştur. Hıristiyan aleminin başlıca dini uğrak yeri olan bu ev her yıl yüz binlerce hıristiyanın hacı olmak için uğradığı en önemli yerlerin başında gelmektedir. Ev Ufak bir kubbeye sahip olan ev restorasyondan geçmiştir. Bu ev tipik olarak bir Romen tarihi eserlerdendir zaten sadece taş ile yapılmış olması da bir simgesidir.

MERYEM KİLİSESİ

Meryem Kilisesi (Konsül Kilisesi), liman hamamlarının kuzeyindedir. Esas girişi Efes’in Selçuk-Kuşadası yolu yönündeki Koressos Kapısındadır. Hıristiyanlık tarihi önemi olan kilise, Meryemana adına yapılmış ilk kilisedir. Bunun yanında önemli olan diğer bir yönü de, günümüzdeki Hıristiyanlığın ana hatlarının belirlendiği 431 yılı Konsül toplantısının yapıldığı yer olmasıdır.

Yapı M.S. 2.y.y.’da 260 m. uzunluğunda ve 30 m. genişliğinde Museion olarak yapılmıştır. Museionda yüksek eğitim, tıp ve diğer bilimler okunur, tartışmalar yapılırdı. Ayrıca Efes’te önemli görevleri olan çeşitli rahipler, burada ihtisaslarını yapmışlardır.


SELÇUK EFES ARKEOLOJİ MÜZESİ

İlk olarak 1929 yılında Selçuk’ta bir depo oluşturulmuş, kazılarda bulunan ve çevreden toplanan eserler buraya getirilmiştir. 1964 yılında bugünkü müzenin güneyindeki bölümün inşası tamamlanmış ve eserler sergilenmeye başlanmıştır. Birkaç salondan oluşan müze, her yıl kazılar sırasında ortaya çıkarılan eserler için yeterli gelmediğinden 1976 yılında müzenin güney bölümü inşa edilmiş, sergi alanları genişletilmiştir. Selçuk-Efes Müzesi sahip olduğu ve sergilediği yalnızca yerel eserlerle Avrupa’nın en önemli ve en zengin müzesi durumundadır.

Bugün büyük bölümü Efes kazıları, St. John Kilisesi, Belevi Mezar Anıtı ve yakın çevredeki diğer ören yerlerinden getirilen, Efes ve Anadolu arkeolojisi için çok önemli eserleri ile zengin bir yerel müzedir. Miken, Arkaik, Hellenistik, Roma, Bizans ve Türk devirlerine ait eserler içinde çoğunluğu Hellenistik, Roma ve Bizans devri eserleri oluşturur.


YENİ BULUNTULAR SALONU

Yeni bulunan eserlerin bir bölümü, bir-iki yıl süreyle burada teşhir edilmektedir. Girişin hemen sağındaki vitrinde genellikle Hıristiyanlık Dönemi’ne ait Bizans buluntuları vardır. Salonun sağ kısmında sikke ve ziynet eşyaları sergilenmektedir. Efes sikkelerinin Roma Devri’ne kadar ön yüzlerinde Efes’in sembolü arı, arka yüzünde ise Artemis’in kutsal geyiği resmedilmiştir. Roma Devri’nde ise ön yüzde imparator ve yakınlarının veya sembollerinin resimleri vardır. Sol duvarda asılı olan maskeler tiyatroda bulunmuştur. Tiyatroda kullanılan maskeler deri veya tahtadandır. Taştan olan bu maskeler dekoratif olarak kullanılmıştır. Aynı duvarda bir Efes kandilinin yapımı çizimlerle gösterilmiştir. Maskeli Eros, amphoralar, Eros figürü, Aphrodit heykeli, çeşitli büstler ve komedi yazarı Menander’in büstü salonun önemli eserlerindendir. Salonda tek değişmeyen eser Yamaç Evler’de bulunan fildişi frizdir. Frizde Trajan’ın doğulu barbarlar ile yaptığı savaş ve hazırlıkları üç bölüm halinde gösterilmiştir.


BAHÇE

Müzeye, yöre mimarisine uygun güzel bir bahçe yapılmıştır. Bahçenin sağ tarafında lahitler, mezarlar,sunaklar ve yazıtlar bulunur. M.S.2.y.y.’a ait olan lahitin özellikle süslemeleri hayli ilginçtir. Lahitin etrafı Musa figürleriyle bezenmiştir. Kapağındaki yazıta göre Bizans devrinde tekrar kullanılmıştır. Bahçenin batı duvarında mezar ve adak taşları sergilenir. Ortadaki güneş saati yarım daire şeklinde bir zaman skalasından oluşur.

MEZAR BULUNTULARI SALONU

Bahçeden de girişi olan bu salonda mezar buluntuları teşhir edilmektedir. Sağ duvardaki çizimlerde Anadolu’daki gömme adetleri gösterilmektedir. Soldaki ilk vitrinde St. John Kilisesi’nin önünde bulunan bir Miken mezarından çıkartılan küçük eşyalar, M.Ö. 14. - 13. y.y.’a tarihlendirilmiş olup, Efes tarihinin Androklos’tan önce başladığını ispatladığı için önemlidir. Diğer vitrinde Efes ve civarındaki mezarlardan çıkartılmış cam eşyalar teşhir edilmektedir. Birçok lahit ve ostateklerin yer aldığı salonun sonunda siteller yerleştirilmiştir.
Artemis Salonu: Burada Artemis heykelleri ve Artemis ile ilgili buluntular sergilenmektedir. Birbirinden güzel iki Artemis heykeli şöhretlerine uygun bir şekilde izleyicilere sunulmaktadır; bunlar prythaneionda tesadüfen bulunmuş ve M.S. 1. y.y.’a tarihlendirilmişlerdir. Soldaki heykele “Büyük Artemis”, karşısındakine de “Güzel Artemis” adları verilmiştir. Vitrinlerde Artemis Tapınağı’ndan çıkarılan buluntular sergilenmektedir. Artemis Tapınağı sunağını süsleyen dört atlı arabanın atlarından biri de bu salondadır.


İMPARATOR KÜLTLERİ ve PORTRELERİ SALONU

Bu salonda genellikle imparator ve aileleri büstleri görülmektedir. Dikkati çeken en önemli nokta bazı büstlerin alınlarına haç çizilmiş olmasıdır. Artemis salonu tarafındaki girişin hemen sağındaki heykel, konsül Stephanos’a aittir. Sol tarafta Hadrian Tapınağı resminin iki yanında aynı tapınağın orijinal frizleri görülmektedir. Ortada bulunan sunak Domitian Tapınağı’nın “U” şeklindeki sunağının bir parçasıdır. Üç tarafı frizlidir. Salonun çıkışında imparator Domitian’ın dev heykelinin bulunan parçaları görülür. Ayrıca Augustus ve karısı Livia’nın heykelleri ve Part anıtının bazı parçaları bu salonu süslemektedir.

ARTEMİS TAPINAĞI

Selçuk-Kuşadası yolunun başlangıcındadır. DÜNYANIN YEDİ HARİKASINDAN BİRİ OLAN ARTEMİS TAPINAĞI, M.Ö. 334-250 yılları arasında ününü dünyaya duyurmuştur. Yağma, deprem, yangın gibi nedenlerle yedi defa yıkılıp yapılmıştır. İon tarzı büyük sütunlarla çevriliyken bu gün sunak yerinden başka bir şey kalmamıştır. Tapınak dünyanın mermerden yapılmış ilk ve büyük yapısıydı. Kalıntıların bir kısmı Londra’daki British Museum’dadır.

Şimdiki tapınak Hellenistik Dönem’e aittir.Tek tanrılı dinlerin insanları gibi tapınan Efesliler Artemis’in bünyesinde pek çok tanrının gücünün birleştiğine inanıyorlardı. 105x55 m. alanda yüksekliği 17,65 m. olan tapınak 127 sütunludur. Sunak yerine 13 basamakla çıkılmaktadır. Tapınaktaki heykeller, yarışmalarda seçilerek konulmuştur. Cephedeki 36 sütun Lydia Kralı Kroisos tarafından hediye edilmiştir.

Tapınağın yönetiminden bir kaç rahip sorumluydu. Bu rahiplerin ve Megabysos denilen baş rahibin erkeklik organları kesilmişti. Megabysos olmak çok onur verici bir görevdi. Bunların yardımcıları bakirelerdi.

Artemis’e hizmet veren bir diğer rahip sınıfı da ‘Kuretler’dir. Mitolojiye göre Kuretler, Zeus’a yakınlığı olan yarı tanrılardır. Zeus, Dionysos’u bacağından doğurduğu zaman Hera’nın duymaması için nasıl Kuretler yanında bulunup gürültü ettilerse; Leto Artemis’i doğururken de bunlar yanında bulunup gürültü etmişlerdir.

Artemis Tapınağı’nın ilginç özelliklerinden biri ise, bir banka gibi görev yapmasıydı. Tapınağa armağan edilen ya da emanet olarak bırakılan değerli eşyaları kabul etme, tapınak bütçesinden kredi açma gibi görevleri Baş Rahip Megabysos üstlenmişti. Yandaki resimde tapınağın eski halinin güzel bir çizimini görebilirsiniz. Daha büyük görmek için üzerine tıklayabilirsiniz.

Artemis Tapınağı’nın birtakım ayrıcalıkları vardı. Bunlardan en önemlisi, tapınağa sığınıldığında, burada kaldığı sürece dokunulmazlık hakkının tanınmasıydı. Bu durum pek çok suçlunun tapınakta toplanmasına neden olmuştur.

Artemis inancının, Artemis Tapınağı ve dinsel aşama düzeninin arı çevresinde kurulduğunu ileri sürenler vardır. Arı, Efes’in simgesidir. Efes sikkeleri ve heykelleri üzerinde çok yaygın olarak kullanılır.


ŞİRİNCE KÖYÜ

Selçuk’a 7 km. uzaklıktaki Şirince Köyü yöredeki turizm merkezlerinden günü birlik gelip-gitme olanağı olan bir yerleşme alanıdır. Yolu asfalt ve denizden 350 m. yüksekliktedir.

Köyün kuruluşu M.S. 5.y.y.’a kadar iner. Eski adı Kırkınca-Çirkince olan köye yerleşme birkaç nedene dayanmaktadır. Birincisi, köyün dağlık ve savunmaya elverişli olması nedeniyle düşman tehlikelerinden koruması; ikincisi, Efes ve Ayasuluk halkının
sıtma (malarya) hastalığından uzak olması; üçüncüsü suyunun bol, toprağının bereketli ve havasının güzel olmasıdır.

Bazı kaynaklarda köyün kuruluşu, Aydınoğulları dönemine rastlar; bir başka söylenceye göre ise Derebeylikler zamanında olduğu şeklindedir. Çirkince adının ise bir grup Derebeyi halkının beylerinden kendilerinin azad edilmesini ve yerleşmek için bir yer bulduklarını söylemeleri, beyin ‘yerleşeceğiniz yer güzel mi?’ sorusuna da ‘çirkince’ diye yanıt vermeleri sonucu ortaya çıktığı söylenmektedir.
İzmir’in kurtuluşu ile birlikte boşalmış olan köye 1924 yılında Selanik ve çevresinden gelen Türk aileleri yerleştirilmiştir. Çirkince’yi ziyarete gelen zamanın İzmir Valisi Kazım Dirik Paşa’yı köyün öğretmeni Muallim Suat Bey’in yazıp bestelediği ‘köy marşı’ ile karşılayınca Vali Bey çok duygulanmış ve köyün adının bundan böyle Şirince olarak değiştirilmesini söylemiştir.

Köyün mimari yapısı diğer köylerden farklı olup tüm evler kagir, çok pencereli ve pencere ebatları aynı oranda yapılmış iki katlıdır. Balkonları asma balkon olarak yapılmış, bodrum kat kiler ve mutfak olarak kullanılmıştır. Evlerin pencere kenarları ve saçakları resim ve kuş motifleriyle süslenmiştir. Köyde iki kilise, mimari özelliklere sahip ilkokul (günümüzde restore edilmiştir) ve çeşmesi ile kırka yakın manastır bulunmaktadır.

Köyün gelir kaynakları arasında ilk sırayı son günlerde turizm almaktadır. Yılın her ayında yerli ve yabancı binlerce turist ziyaret edip resimler çekmekte, özel hazırlanmış saç börekleri yiyip ev şarabı içmektedirler. Köyün elma, vişne, şeftali, çilek şarapları evlerde özel olarak yapıldığı için çok beğenilmektedir. Halk turizmcilikten başka şeftali, üzüm ve elma yetiştirerek geçimini sağlamaktadır.


ÇAMLIK LOKOMOTİF MÜZESİ

Çamlık Buharlı Lokomotifler Açık Hava Müzesi demiryolu ve karayolu ile Selçuk’a 12 km. uzaklıkta ve Çamlık Köyü sınırlarındadır. Selçuk'tan Aydın yolu istikametinde ilerleyerek Çamlık Köyü'ne ulaşılabilir.160 dönüm arazi üzerine kurulmuştur. Büyük Önder Atatürk Ege manevraları sırasında Beyaz Özel Treni ile karargahını bu istasyona kurmuş, manevralar süresince Ege sahillerine buradan ulaşmak suretiyle manevraları takip etmiştir. Burada 25 adet muhtelif tipte TCDD’ de hizmet görmüş ve yaşları 50-80 olan Buharlı Lokomotifler sergilenmektedir.

MİLLİ PARK

Dilek yarımadası, yoğun ağaçlı bir bölgedir. Samsun dağlarının Ege denizine uzantısıdır ve 1966 yılından buyana Milli Park olarak korunmaktadır.Milli park genişliği 11,000 hektardır.

YEDİ UYUYANLAR MAĞARASI

Vedius Gymnasiumu yanından doğuya doğru dönen asfalt yol, Yedi Uyuyanlar Mağarası’na ulaşır. İmparatorluk içindeki Hıristiyanların, Roma Devleti ile anlaşmazlığa düştükleri en önemli konu, İmparator Kültü’dür. Bu kült gereği Hıristiyanlar, İmparator Tapınağı’na kurban sunma görevini yerine getirmeyince, devlet tarafından imparator düşmanı sayıldılar. Bunlar devlet düşmanları gibi işlem gördüler.

İmparator Decius zamanında yaşayan yedi Hıristiyan genç, İmparator Tapınağı’nda yapılması gereken kurban sunma işlemini yerine getirmek istemedikleri için, kentten kaçıp buradaki bir mağaraya saklanIRlar. Yedi genç bir süre sonra uykuya dalarlar. Uyandıktan sonra yiyecek almak için kente gittiklerinde, yalnız bir gece değil 200 yıl uyudukları ve Roma İmparatorluğu’nun her yanında Hıristiyanlığın yaygınlaştığını öğrenirler. Durumu haber alan imparator Theodosius II, bunu ‘Resurrection’ yani ölümden sonra insan ruhunun yeniden dünyaya geleceği inanışının bir göstergesi olarak kabul eder. O dönemde bu konunun tartışması kiliselerde yapılmıştır.

Yedi genç öldükten sonra büyük bir cenaze töreni yapılır ve gömüldükleri mağaranın üzerine bir kilise inşa edilir.

1927-28 yıllarında burada yapılan kazılarda, bir kilise ile yüzlerce mezar bulunmuştur. Mezarlarda ve kilisenin duvarlarında kutsal kabul edilen Yedi Uyuyanlar’a hitaben yazılmış yazıtlar vardır. Yedi Uyuyanlar’a mümkün olduğu kadar yakın gömülme arzusu, yüzyıllar boyunca sürmüştür.